29 Eylül 2017 Cuma

Akşamdan sabaha karar değiştiren patron.

Akşamdan sabaha karar değiştiren patron.

Küçük şirketlerde kararları patron verir. Çok çalışanlı ve kalabalık şirketlerde mesajlar hiyerarşik olarak iletilir ama patron şirketlerinde kararlar patron ya da en yakınında ki kişi tarafından duyurulur. Bu çalışanın bazen işine gelir gibi görünse de genellikle durum çok sıkıcı gelir bir süre sonra.

Büyük şirketlerde üst yönetim, fizibilitesini yaptığı işin planını yapar, karar ölçümleme sistemi modeli ile birlikte duyurulur ve ardından sonuçları beklenir. Ancak patron şirketlerin böyle olmaz.
Gece aklına takılan bir sorunun çözümü ya da gittiği yemekte duyup öğrendiği bir şirkette aklına gelen iş önce gece yarısında gelen telefonla müdürüne uzunca anlatılır ve sabah patron geldiğinde daha gece konuştuğu müdürüyle konuşmadan hemen çalışanlara bir şekilde duyurulur. Patron aklına gelen bu düşünceyi önce çaycıya veya sekreterine anlatır. İlk gördüğü bu iki kişi hemen şirkete yetiştirir. Gecenin bir yarısında iki saat telefonda anlatmış olduğu fikir hiçbir hazırlık yapılmadan duyulmuş olur.

Bu durum hem yöneticiyi kasar hem de işin yarım yamalak bir haber şeklinde çalışanlar duyar ve hatta aşırı işgüzarlar hemen emir telakki ederek işe başlar.

Gece aklına gelen bu iş daha fizibilitesi, planı yapılmamışken hemen hayat bulmuştur. Ardından birkaç gün geçer, patron müdürü çağırır ve bu işin doğru yürümediğinden yakınır. Çalışanlar suçlanır, yönetici suçlanır.

Patron kara kara düşünmeye başlamışken aklına gece ve aniden gelen başka bir fikir öncekini ya ekarte eder ya da yeni fikir ön plana çıkar.

Bu durum böyle sürer gider. Çalışanlar patronun maymun iştahlı veya çok sabırsız olduğunu düşünmeye başlarlar.

Şirketlerde hızlı ve alelacele alınmış kararlar genellikle şirkete zarar verir.
Genelde patron şöyle düşünür;

Küçük bir otomobil az manevrayla hızlıca şerit değiştirir, bir yolcu otobüsüyse daha ağır ama bir tır kullanıyorsanız bu durum daha zordur.

Bu aşamada patrona şu soruyu sormak gerek.

Sen hep küçük otomobil mi kullanmak istiyorsun?

Unutma ki otobüsü kullanan o koltukta can taşıdığını bildiğinden yavaş hareket eder. Otobüsün ya da tırın gücü elbette ki otomobilden çok daha fazladır.

Uzun uzun konuşabilmek için bana yazabilirsiniz
Gürkan





28 Eylül 2017 Perşembe

Yönetimde delegasyon,

Yönetimde delegasyon,

Küçük işletmelerde patron en çok çalışandır. Delegasyonu doğru yapamadığından ve kendine uygun eleman çalıştıramadığından olsa gerek, bu genelde böyledir.

İşin en başında olduğundan her şeyden haberdar olmak ister. Bu yüzden gün içinde kapısını müşteriden ya da dosttan çok çalışanları çalar. Gün sonunda patron, yorgun düşmüş ama hiçbir şey yapamadığını ve işlerin hep kendisinde olduğunu söyleyerek şirketinden en son çıkan olur. Gün verimsiz geçer.

Bunun sebebi işleri paylaştıramamış olmasındandır. İş paylaşımını doğru yapmak bir patronun en hayati önemidir.

İş paylaşımını yaparken liyakat en doğru seçimdir. Eğer patron işini paylaştırdığı kişileri doğru seçerse iş yükü hafifler, bilgi akışı artar, vaktini gerçekten yapması gereken işlere ayırabilir.

Patron işe layık olan çalışanı ya yetiştirir ya da dışarıdan alır. Ancak bunu yaparken genelde kararı kendi vereceğinden işi zordur. Bir yönetici atamanın zorlukları vardır. Hem atadığı yönetici yönetmeyi bilmeli, hem işin nev’ini iyi bilmeli hem de kendi kadrosunu oluşturabilecek kadar da öngörü sahibi olmalıdır.

Bu seçimi doğru yapan patron görev tanımlarını da doğru oluşturursa işi hem çok daha verimli hem daha keyifli olur.

Detaylı bilgi almak ve dertleşmek için bana yazabilirsiniz.
Gürkan

gurkan@gurkanakman.com

26 Eylül 2017 Salı

danışmanlık nedir?

İşini büyütmek isteyen küçük işletmelerin baş vurduğu temel yöntem bir danışman tutmaktır.

Peki nedir bu danışman?

Kim olmalı? 
Tecrübesi ne olmalı? Yaşı kaç olmalı?
Danışman denilince genelde akla akıl hocası gelir. Patron zaten başarılıdır ki onca işe sahip olmuştur. Akıl hocasına neden ihtiyacı olsun ki?

Öncelikle çok karıştırılan birkaç konuyu ele alalım.
Koçluk, danışmanlık ve müşavirlik. Bu üç isim de birbiriyle çok karıştırılır.

Müşavirlik.
Adı danışman diye geçse de müşavirlik patronun resmi işlerini resmî kurumlarda halleden şirket ya da kişidir. Şirketin geleceğiyle, gidişiyle, hedefleriyle ve anlık yaptıklarıyla ilgilenmez. Genelde mali müşavirlik, trafik müşavirliği, gümrük müşavirliği, hukuk müşavirliği gibi işler bu alana girer. Kartvizitinde danışman yazsa da onların yaptığı iş genelde şirketin resmî kurumlarda temsiline yarar.

Koçluk.
Genelde bu tip kişiler sadece yön gösterir. Hedefinizin nereye ve nasıl gidebileceği konusunda fikir verirler. Yöntem gösterir ve izlerler. İşin içinde çok olmadıklarından çalışana karışmazlar. Patron, koçundan genelde duygusal bağ ister. Teknik yardım, kişisel destek ve bireysel çaba bu bağı oluşturur. Koçlar genelde patrona yön gösterirler ve kişisel ilişki içindedir. Koç genelde somut sorunlar ve öğrenme fırsatları ile uğraşır. Uzun vadeli kişisel kariyer gelişimi ve çok uzun vadeli olursa buna mentorlük denir. Mentör koçtan daha fazla gönüllü isteklik bekler.

Danışman.
Bir işletmede harıl harıl çalışırken kapı açılmış, patron veya patronlardan biri yanında bir kişi ile gelip kısa bir tanışma faslından sonra bu kişinin bir süre kuruluşta çalışacağını ve ona yardımcı olmanızı isterse bilin ki o gelen danışmandır.
Geçici bir süre içinde sahip olduğu bilgi, beceri ve tecrübeyi kullanarak, çalışma yaptığı kuruluşta, bu kuruluşun iş yapma alışkanlıklarından, yapısından ve kültüründen bağımsız olarak, önceden belirlenmiş bir konu üzerinde çalışarak bu çalışmasının sonuçlarını yöneticilerin dikkatlerine sunan kişiye danışman denir.

Danışmanlığın ilkeleri vardır.
Tarafsızlığını ve bağımsızlığını korumak, gizliliğe önem vermek, mesleki saygınlığın korunmasını sağlamak, iş temini için çıkar sağlamamak, iş sahibinin çıkarlarını korumak ve ücreti hizmete dayatmamak önemli ilkelerdir. En başında sır saklama üzerinde bir yeterliliği olmalıdır. Danışmanın sır saklama yükümlülüğü en mühim olanıdır.
Kişisel hayatında karar vermekte zorlanan bir kişi, arkadaşına fikir sorarak onu danışman gibi kullanır. Danışman da danışanıyla arkadaş olmalıdır.

Sır tutmayı bilen, arkadaş gibi yaklaşan ve iletişimi kuvvetli bir danışman gerekirse yazın.

gurkan@gurkanakman.com


  


23 Eylül 2017 Cumartesi

Prim sistemi hakkında.

Prim sistemi hakkında.

Özellikle küçük şirketlerde en büyük sorunlar primden dolayı oluşur.

Prim ya hesaplama yöntemi ya da ödeme gününün belirsiz olması üzerine arıza çıkan en büyük sorunlara ve çalışan memnuniyetsizliğine sebep olur.

Peki nedir bu prim?

TDK primi şu şekilde tanımlar.
İsim- Fransızca- prime
İşveren tarafından iş yapanı isteklendirip verimini artırmak veya sonuca daha kolay ve çabuk ulaşmasını sağlamak amacıyla verilen para.

Prim iş yapanı isteklendirmek içindir. Ama önce iş yapanın işi yapması gerekir. Yani önce maaşı hak edecek kadar çalışmalı sonrasında ek bir başarı göstermeli ki ödüllendirilmeli.

Patron eleman seçerken bir tutar belirler ve bu satıcının yada üretimcinin bu tutar karşılığında zaten belirlenen bir işi yapması içindir. Maaş alan çalışan maaşı hak etmek için belirlenen bir miktar kadar iş yapmalıdır. Sonrasında ekstra kattığı fayda tutarı ile orantılı bir miktar ödüllendirilebilir. Bu ikramiye, hediye, ya da hesaplamalar sonucu oluşacak bir kar payı olabilir.

Şirketin hedeflerinin ortaya konmuş ve tüm çalışanların öncelikle bu hedefe etkili odaklamış olması gereklidir. Sonrasında açıklanacak prim sisteminde hem ödül hem ceza belirtilmelidir. Hedeflerin tutması için alınan maaş öncelikle hak edilmeli ve eğer tutarsa ödül verilmelidir. Çalışan hiçbir zaman kendisine hedef tutmadığında maaş kesintisi yapılabileceğini düşünmez. Kanunen maaş kesintisi çalışanın hedef tutturamamasından olmaz. Bu işten çıkarılma sebebi olabilir ama öncelikle çalışanın maaşı hak ettiği kadar işini yapması beklenir.

Prim sistemi bitmeyen bir kriz olur. Çalışan prim isterken hep en iyiyi başardığını söyler ama bu sadece bir çalışanın hedefi tutturmuş olmasıyla ya da hedefi aşmasıyla olmaz.

Yıllar önce okuduğum bir yazının özeti şuydu;

Çok uluslu bir şirkette çalışan bir bölge müdürü, hedefinin iki katını sürekli satar. Yalnız hırsı öyle büyüktür ki yaptığı işin peşinde koşar. Müşterileri her durumda mutludur. Her sipariş aldığında eskisinden yüksek olur. Ancak şöyle bir durum oluşur. Aldığı sipariş firmanın hedeflediği sipariş miktarından fazladır. Bu sebeple firma, satış temsilcisinin siparişini tamamlamak için başka bölgelerin sipariş almasını engeller. E çok uluslu bir şirket olduğundan hedefler ve ithalat miktarı çok önceden belirlenmiştir. Dolayısıyla ithalat ya da üretimde sıkıntılar oluşur. Satış temsilcisi daha fazla prim beklerken işten çıkartılır.
Sebep: Firmanın hedeflerindeki şaşmadır.

Yani çalışan prim isterken firma hedefinin ne kadar şaştığını da bilmelidir. Çalışan maaşı buna göre hesaplanır ve firmanın hedefleri önceden belirlenirse prim çok da iyi bir şey olmaktan çıkar.

Peki çalışan acaba şunu sorar mı?

Peki prim isteyecek kadar işimi yaptım mı?
Peki primi hak edecek kadar arkadaşlarım işini yaptı mı?

Bu iki soru da aslında paraleldir. Yani hem çalışan hem de ekip arkadaşları önce hedef doğrultusunda işini yapmalı sonra prim beklemelidir.

Özellikle küçük şirketler daha fazla satış yapsın diye çalışanlara yüksek pirim düşük maaş teklif ederler. Bu bence çok da gerçekçi sonuçlar doğurmaz. Özellikle küçük şirketler hedeflerini kapasitelerine göre belirlemeli ve planı doğrultusunda çalışan almalıdır.

Eğer bu konuda daha detaylı konuşmak isterseniz ben varım.
Sevgiler
Gürkan
gurkan@gurkanakman.com






20 Eylül 2017 Çarşamba

toplantılar

Patronun yaptığı uzun toplantılar.

Genelde küçük işletmelerde patron çok uzun ve sıkıcı toplantılar yapar. Bu toplantılar aslında her çalışanın müdüründen bekçisine kadar her çalışanın katıldığı uzun ve anlamsız toplantılardır.

Çalışanlar “aslında patronlar bu toplantıları kendi egosunu tatmin etmek için yapıyor” diye düşünür.
Bir açıdan bakıldığında bu toplantılar gerçekten de patronun kendini tatmin etmesine yarar. Patron aklından geçeni söyler. Her çalışanın sorduğu soruya verilecek bir cevabı vardır. Genelde bu toplantılardan sonra çalışanlar gerilir, patron gerilir ama yapılacak pek de bir şey olmadığından katılır herkes.

İşleri delege etmiş patron bu hataya düşmez. İlgiliyle kısa toplantılar hatta görüşmeler yapar ve toplantı neticesini bir sonraki görüşmede sorar. Ancak işlerini delege edememiş ve liyakate uygun yönetici atayamamış patron fikrini çalışanların hepsine iletmek zorunda olduğundan toplantılarda sürekli konuşan taraf olur. Yöneticilerinden çok konuşan, sürekli talimat veren patron hem yöneticiyi saf dışına iter ve her sorunun kendisine gelmesinin önünü açar. Bu durum ileride hem yöneticinin yönetebilme yeteneğini azaltır hem de her sorunun patrona kadar ulaşmasına sebep olur.

Toplantılar genelde yöneticilerin ve patronun mutsuzluğuyla biter. Çalışanlar genelde ne olduğunu anlamadan toplantı salonundan ayrılırlar. Patron kızgın konuşmuş ve hatta tüm çalışanları fırçalamıştır. Çalışan;

  • -          İşler kötü galiba,
  • -          Yöneticimiz iyi değil galiba,
  • -          Amma çok konuştu, bıraksaydı işimizi yapsaydık,
  • -          Bu saatte neyin toplantısıydı bu şimdi,
  • -          Patron yengeyle atışmış yine,

gibi sonuçlar üretmiştir. Hele birde zılgıtı yemiş yöneticinin suratı. O hiç çekilmez. Genelde küçük şirketlerde toplantılar böyle olur.

Peki bu kadar uzun toplantılar gerekli midir?

Elbette toplantı gerekli bir şeydir. Ancak patronun kendi işini ve çalışanları engellemeyecek şekilde ve çok sıkıcı olmayan toplantılar düzenlemesi gerekir.

Toplantılar birim yöneticileri ile çalışanlar arasında ve uygun zamanlarda olmalı sonrasında bu müdürler patron ile tek tek toplantı yapmalıdır. Asıl olan budur.

Yöneticiler iyi çalışıyor ve işini tam yapıyorsa, çalışanlardan doğru bilgi toplayabiliyor ve üst yönetimin mesajlarını ve taleplerini doğru iletebiliyorsa elbette patron da sadece zevk olsun diye nutuk çekmez.

Her patron işini yaptırabileceği yöneticilerle çalışıp dışarı çıkmak ister. Çalışanlar şunu hep hatırlamalı.

“patron ne kadar uzağınızda olabiliyorsa işler o kadar iyi yürüyordur”

Patron yurt dışına çıkar yeni ürünler bulur. Patron büyük müşterileri ziyarete gider ve büyük işler yapar. Patron öğle yemeğinde tedarikçisiyle zaman geçirmelidir. Her şeyden önce patron tatil yapmalıdır. Kafası zinde olan patron çok daha iyi iletişim kurar. Çalışanlar bayram tatiline sevinirken patron bunu tatil olarak değil iş kaybı olarak görür. İşte bu sebeplerle patronlar da değerli zamanını harcayıp uzun ve sıkıcı toplantılar yapmak istemez.

Mecbur kalır.

Delegasyonu doğru yapamayan patron da çalışan da uzun toplantıya mecburdur aslında.

Destek olabilirim.
Gürkan
gurkan@gurkanakman.com




-           




19 Eylül 2017 Salı

Patron ve muhasebeci,

Patron ve muhasebeci,
Patron ilk ve en mahrem konularınızı paylaşabileceğiniz bir muhasebeci arayışına girer.
Genelde muhasebeciden haddinden fazla şey beklenir gibi sanılsa da bu aslında çok basit bir bakkal hesabı gibi bir şeydir. Patron mali işleriyle ilgilenecek bir muhasebeci arar ama ilan çıkarken muhasebeci yazmaktan başka şansı yoktur. Bu sebepten muhasebeci arar.

Patronun mali işler ile muhasebeci arasındaki farkı anlaması gerekir. Patron tüm mali işleri bilen ama adı muhasebeci olan birini işe alıp işi kolay yoldan halletmenin peşindedir. Bu aşama geldiğinde çok seçici olmak zorundadır. Tüm sırlarını saklayabilecek kadar namuslu, tüm işleri halledebilecek kadar çalışkan, finanstan anlayan, gerektiğinde kredi bulabilecek kadar kurnaz, ekip arkadaşlarına dur diyebilecek kadar cesur, istediği raporları anında getirebilecek kadar çevik olması genel beklentileridir.

Patronun arasındaki farkı anlayabilmesi gereken temel konular şunlardır.

Mali müşavir;
Şirketin tüm vergi dairesi işlerini halleder. Gerektiğinde şirkete uygun finansal tablolar oluşturacak, kendisini devlet dairesinde teslim edecek ve ayda birkaç gün şirkete gelip kayıtları kontrol edecek dışarıdan hizmet alınacak bir kurumdur.

Finanscı;
Şirketin borç alacak durumunu bilen ve idare eden çalışandır. Şirketin kasa kayıtları finansçıdan sorulur. Çek senet tahsilatı veya ödemelerini bu arkadaş yapar. Genelde maaş ödemelerini, prim ödemelerini, bankalarla görüşmeyi bu arkadaş gerçekleştirir. Patron bu konuları bu arkadaşa yıkacağından son derece kuvvetli olmalıdır.

Muhasebeci;
Genelde patronun en çok yanıldığı pozisyon budur. Patron hem mali müşavirin yapması gerekeni hem finansçının yapması gerekeni bu arkadaştan bekler. Muhasebecini görevi resmi kayıtları tutup mali müşavire hazır etmek olsa da patron bütün işleri muhasebeciden bekler. “Ben şunun raporunu görmek istiyorum”. Bu sorunun sonucunda muhasebe çalışanı bilanço getirince patron anlamaz. Patron aslında çok daha basit bir rapor bekler. Patron genelde bilanço, mizan ve resmi finans tablolarından pek anlamaz. Onun beklediği günlük, haftalık, aylık olarak çok basit ve tek tablodan oluşan bir sonuçtur. Bu tablo öyle basit şekilde hazırlanmalıdır ki patron şak diye anlayabilsin. Neredeydi bu gün ne olduk. Varlıklarımız ne kadar ve borçlarımız ne kadar. Bu çok basit ve patronun anlayabileceği şekilde hazırlanmalıdır. Patron bir de nakit akış tablosunu görmek ister. Aslında muhasebecinin patronun çok kolaylıkla anlayabileceği bu tablolar çok kolay hazırlanabilir.

Muhasebeciler genelde iyi okullarda, iyi muhasebe dersleri görmüş kişilerden seçilirken patronların ne istediğini anlayamadığından çok detaylı bilançolar götürdüğünde patron da mutsuz olur muhasebeci de.

Bir patron muhasebeciden ne beklediğini bilir ve doğru şekilde istemeyi başarırsa, küçük işletmede muhasebe departmanına baş vuran – iyi okullarda okumuş ama iş tecrübesi olmadığından iş bulamamış- muhasebeci adayı da bunu doğru anlarsa sorun çözüme kavuşur.

Bu konularda destek verebilirim.
Sevgiler.
Gürkan
gurkan@gurkanakman.com

16 Eylül 2017 Cumartesi

Patron şirketinde çalışmak zordur.

Patron şirketinde çalışmak zordur
Patron her olanı görmek, duymak ister. Her atılacak adımdan haberdar olmak ister. Her şeye hakim olmak ister.

Patron hem muhasebecidir hem satışçı hem de üretim müdürüdür. Patron en iyi sosyal medyacıdır. Patron en iyi depocudur.patron en iyi şofördür. Patron en iyi doktordur. Patron en iyi temizlikçidir. En iyi insan kaynakları yöneticisidir.
En en en…
Çalışanların en iyisi ona en çok muhbirlik yapandır. En çok muhbirlik yapan çalışan patrona en sokulandır. Her olup biteni yetiştiren her durumda alkış tutan en iyi elemandır.

Bu her çalışan için böyle algılanır.

Küçük şirkette çalışmanın zorlukları içinde en önemli sorunlardan biri işe girerken bunları kabul edip çalışırken bunların söylenmesidir.
İşe girerken patronla konuşmadın mı? Seni işe patron seçmedi mi?
Çalışanın okuduğu okulu,  tecrübesi ne olursa olsun beklenti sadece para kazanmak ve işletmede uzun soluklu kalabilmekse bunları kabul edip işe girmedin mi?
Kabul ettiysen işine bak. Eğer çok uluslu büyük bir şirkette çalışmaya gücün yetmiyorsa kabullen.
Çalışanın önce bu sorunlarla baş etmeyi göze alması gerekir.

Önce patronun beklentileri algılanmalıdır. Patron para kazanmak ister. Eğer bir sosyal yardım derneğinde çalışmıyorsanız patronun aslında kazanma hırsını doğru algılamalısınız.
Patron her olup biteni anlamalı ve rotasını belirlemelidir.

Çalışan talimatı doğru almalı ve hedeflenen rotaya göre gemiyi hareket ettirmelidir.

Bir gemi düşünelim. Geminin Kaptanı patron olsun.
Dümenci genel müdür ya da koordinatör olsun. Makineci, çarkçıbaşı, güverte lostromosu, fenerci telsizci, aşçı, yağcı herkes işini tam ve eksiksiz yaparsa gemi hem hareket eder hem de rotasından şaşmadan yolunda gider. Peki bunlardan biri aksasa ve kaptana aksama bilgisi gitmezse ne olur?
Gemi yarı yolda kalır. Bu durumda herkes işini patrona yani kaptana doğru bildirmek zorundadır.
Küçük gemilerde durum böyleyken çok büyük gemilerde yani büyük şirketlerde ne olur?
Tabi ki aynı şey olur. Büyük gemilerde personel çok olduğundan kaptana değil bir üst amire rapor edilir ama rapor edilir.
Büyük şirketlerde çalışan patronla direk temas etmediğinden bilginin gidiş şekli görünmez. Ama unutmayalım ki büyük şirket de olsa kamu da olsa yapılan işin bir patronu yada bizim deyişimizle bir Kaptanı var.
Aslında büyük şirkette çalışmanın ayrı zorlukları var. Bütün gün sadece kahveyle beslenip sigarasını plaza önünde içmek de çok zordur. Bir derdiniz olduğunda kolayca patrona ulaşmak mümkün olmadığından prosedür gereği sadece bir üstünüzle irtibata geçebilirsiniz.
Bu yüzden patron firmasında çalışıp sırtınızı oyalayan patron hakkında çok da fazla serzenişte bulunmayın derim.

Sevgiler
Dertleşebiliriz
gurkan@gurkanakman.com


Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon

Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon

Her ticarete gireninin kazanma arzusu olduğunu çok iyi biliriz de aslında bir de kaybetme korkusu vardır çok söylenmeyen. Kazanma arzusu ne kadar çoğalırsa kaybetme korkusu da o kadar çoğalır.
Kazanma arzusu ile hep büyüme hedefleri konurken her büyüme hedefinin altında bir o kadar da kaybetme korkusu oluşur. Kazanma arzusuyla atılan her adım kayıpların büyümesi için de risk oluşturur. Risk büyüdükçe telaşa kapılma ise hem kaybetme ihtimalini yükseltir hem de daha fazla risk alma ihtimali oluşturur.

Kaybetme korkusuyla risk alınamaz mı?

Elbette alınır. Ancak risk alırken çok iyi hesap yapmak çok iyi konsantre olmak gerekir.
Alınan risk her durumda kötüye götürmez elbette. Ancak risk alınırken yapılan hatalar her şeyin yerle bir olmasına da sebep olur.

Küçük işletmelerde tüm kararları patron alacağından riskler de patronun olur kazanç da. Patron her ne kadar “kendim ettim kendim buldum” desem de aslında yapılan hata her çalışanı ve patron da dahil her aileyi etkiler. Bu yüzden küçük işletmelerde riski patronun alması çalışanların istediği bir şeydir. Sonuçta çalışan işsiz kalmaz ama patron sıkıntıya düşer. Bu durumu fark eden çalışanlar genelde her sözü patrona yıkarlar. Her şeyi patrona yüklerler. Taşın altına elini koyacak çalışan çok azdır.
Patron bu durumda ne yapmalıdır?

Sadece pirim vererek bu iş çözülmez. Prim vermek bir süre sonra pirim azaldığında işlerin çıkmaza girmesine sebep olacaktır. Prim verme işini başka bir yazımda anlatmak istiyorum.
Patron yetki ve sorumluluk vermeyi doğru becerebilirse bu işin altından hasarsız çıkar. Genelde küçük işletmelerde patron her işi bilmek her işin altında ne olduğunu duymak ister. Bu yüzden her zaman bir muhbiri olur. Genelde yeğenini ya da bir akrabasını çalışanların içinde tutar ki akşam haberler gelsin. Bu son derece sıkıntılı sonuçlar doğurur. Çalışanlar bunu fark ettiğinde patrona mektup göndermeye başlar. İşler karmaşıklaşır ve düğümlenir. Bu yüzden patron doğru seçilmiş kişilerden bir ekip oluşturup işleri delege etmelidir. Her çalışanı toplayıp bitmeyecekmiş gibi uzun toplantılar yerine yöneticisiyle kısa ama sonuç verir toplantılar yapmalıdır. Ben uzun yıllar patronların benim elemanlarımla uzun toplantılar yapmasından çok rahatsız olmuş biri olarak diyorum ki;

Yöneticinizi doğru seçin ve güvenin. 

Arkasında durun. Size sorun geldiğinde sorunu yöneticinin çözebileceğini hissettirin. Her çalışanın ne yaptığını bilmek yerine kendi işleriniz ile ilgilenin. Bir patron günde her departman müdürü ile bir saat bile görüşse yeter. İyi sorular seçin ve soruların cevapları tatmin etmezse tekrar deneyin. Zaman verdiğinizde bu süre hem size hem çalışanlara çok daha iyi gelecektir. Bırakın herkes işini yapsın.
Tüm çalışanlarına kazanma arzusunu aşılayın. Aşılayın diyorum çünkü bu kazanma arzusu hem büyümeye hem de verimliliğe yol açar. Kaybetme korkusunu da kendi içinizde tutun. Sürekli kaybetme korkusuyla ne yöneticiniz ne çalışanınız başarılı olamaz.

Kaybetme korkusu süreklileşirse vücutta ödem yapar. Şişmanlatır. Siz bir süre sonra büyüdüğünüzü zannederken bakmışsınız ki sadece şişmanlamışsınız. Hantal bir vücut hareket kabiliyetini yitirir.

Bütün bunları konuşmak isteyen patron ya da küçük şirketteki yöneticilerle dertleşebilirim.
Sevgiyle
gurkan@gurkanakman.com

Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon
Her ticarete gireninin kazanma arzusu olduğunu çok iyi biliriz de aslında bir de kaybetme korkusu vardır çok söylenmeyen. Kazanma arzusu ne kadar çoğalırsa kaybetme korkusu da o kadar çoğalır.
Kazanma arzusu ile hep büyüme hedefleri konurken her büyüme hedefinin altında bir o kadar da kaybetme korkusu oluşur. Kazanma arzusuyla atılan her adım kayıpların büyümesi için de risk oluşturur. Risk büyüdükçe telaşa kapılma ise hem kaybetme ihtimalini yükseltir hem de daha fazla risk alma ihtimali oluşturur.
Kaybetme korkusuyla risk alınamaz mı?
Elbette alınır. Ancak risk alırken çok iyi hesap yapmak çok iyi konsantre olmak gerekir.
Alınan risk her durumda kötüye götürmez elbette. Ancak risk alınırken yapılan hatalar her şeyin yerle bir olmasına da sebep olur.
Küçük işletmelerde tüm kararları patron alacağından riskler de patronun olur kazanç da. Patron her ne kadar “kendim ettim kendim buldum” desem de aslında yapılan hata her çalışanı ve patron da dahil her aileyi etkiler. Bu yüzden küçük işletmelerde riski patronun alması çalışanların istediği bir şeydir. Sonuçta çalışan işsiz kalmaz ama patron sıkıntıya düşer. Bu durumu fark eden çalışanlar genelde her sözü patrona yıkarlar. Her şeyi patrona yüklerler. Taşın altına elini koyacak çalışan çok azdır.
Patron bu durumda ne yapmalıdır?
Sadece pirim vererek bu iş çözülmez. Prim vermek bir süre sonra pirim azaldığında işlerin çıkmaza girmesine sebep olacaktır. Prim verme işini başka bir yazımda anlatmak istiyorum.
Patron yetki ve sorumluluk vermeyi doğru becerebilirse bu işin altından hasarsız çıkar. Genelde küçük işletmelerde patron her işi bilmek her işin altında ne olduğunu duymak ister. Bu yüzden her zaman bir muhbiri olur. Genelde yeğenini ya da bir akrabasını çalışanların içinde tutar ki akşam haberler gelsin. Bu son derece sıkıntılı sonuçlar doğurur. Çalışanlar bunu fark ettiğinde patrona mektup göndermeye başlar. İşler karmaşıklaşır ve düğümlenir. Bu yüzden patron doğru seçilmiş kişilerden bir ekip oluşturup işleri delege etmelidir. Her çalışanı toplayıp bitmeyecekmiş gibi uzun toplantılar yerine yöneticisiyle kısa ama sonuç verir toplantılar yapmalıdır. Ben uzun yıllar patronların benim elemanlarımla uzun toplantılar yapmasından çok rahatsız olmuş biri olarak diyorum ki;
Yöneticinizi doğru seçin ve güvenin. Arkasında durun. Size sorun geldiğinde sorunu yöneticinin çözebileceğini hissettirin. Her çalışanın ne yaptığını bilmek yerine kendi işleriniz ile ilgilenin. Bir patron günde her departman müdürü ile bir saat bile görüşse yeter. İyi sorular seçin ve soruların cevapları tatmin etmezse tekrar deneyin. Zaman verdiğinizde bu süre hem size hem çalışanlara çok daha iyi gelecektir. Bırakın herkes işini yapsın.
Tüm çalışanlarına kazanma arzusunu aşılayın. Aşılayın diyorum çünkü bu kazanma arzusu hem büyümeye hem de verimliliğe yol açar. Kaybetme korkusunu da kendi içinizde tutun. Sürekli kaybetme korkusuyla ne yöneticiniz ne çalışanınız başarılı olamaz.
Kaybetme korkusu süreklileşirse vücutta ödem yapar. Şişmanlatır. Siz bir süre sonra büyüdüğünüzü zannederken bakmışsınız ki sadece şişmanlamışsınız. Hantal bir vücut hareket kabiliyetini yitirir.
Bütün bunları konuşmak isteyen patron ya da küçük şirketteki yöneticilerle dertleşebilirim.
Sevgiyle



 #işletme #patron #personel #şirket #zarar #kar




15 Eylül 2017 Cuma

kurumsallaşmak isteyen patron

Çok badireler atlatmış ve feleğin çemberinden geçmiş patronlar.

Genelde Anadolu’nun bağrından kopmuş gelmiş ve önce kardeş ve akrabalarını yanına katarak büyümüş şirketler var. Bu şirketler belirli bir hacimce büyüdükten sonra kurumsallaşma telaşına düşerler. Kardeş ya da akrabalar asıl patrona ayak uydurmakta zorlanırlar. Bu patronlar çok zeki ve çalışkan olduklarından gittikleri şehirlerde tutunup büyümeye başlarlar. İlk başlarda tek ve yoldaş gördüğü en az bir çalışanı olur. Büyürler, kardeşler ve başka çalışanlar işin içine girer. Bir fırsatını bulup aldıkları bir ihale ardından yeni bir ihale getirir. Para kazanmaya başlarlar ancak büyümekte sıkıntılar oluşur. Önce afilli bir dört çeker alınır. Bu dört çeker onun hem memlekette hem de girdiği ortamlarda prestijini sağlar. Birazcık havalanmaya ihtiyacı vardır elbette.

Arada bir sendelerler. Yere tam yıkılacakken akrabalar, kardeşler ayağa kaldırırlar. Sonrasında zeki patron bu kardeşleri yanından ayırmaz. Ayırmaz ayırmasına da büyürken hep köstek olur kardeşler. Kardeşler abi kadar zeki ve meraklı değillerdir genelde. Genelde – en küçüklerden biri – abiyi taklit etmeye çalışır. Beceremez. Abi bunları kovalayamaz hem kendi çağırmış hem de vefa borcu vardır. Bu kardeş büyüme esnasında hep arıza çıkarır. Şirket birkaç yılda büyür büyür ve hem para kazanmaya başlar hem de iyi işler yapmaya. Kardeşler ve o ilk eleman hep yanındadır. Azıcık arızalar çıksa da hepsi büyümenin ve paranın sarhoşu olurlar.

Sonra bir gün kurumsallaşma merakı başlar. Nedir bu kurumsallaşma?

Hep yanlış anlaşılır. Önce bir ISO 9001 belgesi alınır. Ama belgenin ne olduğunun ve neye göre verildiğinin anlamının ülkemizde hiç anlaşılmamasından bu da yanlıştır. Bir ISO danışmanı tutulur. Dosyalar hazırlanır. Denetçi gelir sadece dosyalar kontrol edilir ve belge alınır kolayca. Parası peşin ödendiğinden bu ülkede hiçbir zaman ne işe anlaşılmamış bir belge alınmıştır. Artık ihalelerde rahatça kullanılabilecek olan bu belge alındığından şirket kurumsallaşmıştır.

Yok öğle yağma. Ülkede pek çok şeyde işe yarasa da bu belge şirketi kurumsallaştırmaz. Zannedildiği gibi belgeyi almış olan şirket kurumsallaşmamıştır. Sadece öyle zannedilir. En çok da kardeşler bunun iyi bir gelişme olduğunda hemfikirdir.

Peki küçük şirketin kurumsallaşması nasıl olur?

Öncelikle buna patronun inanması gerekir. İnanıyor gibi değil ama her parçasıyla inanması ve uygulamak için uğraşması gerekir.

Kurumsallaşma delegasyon gerektirir. İşin belli kimseler tarafından belli kimselere yaptırılması ve paylaştırılması gerekir. Bir şirkette temel üç unsur olur. Üretim, satış ve mali işler. Bunların altına her şeyi yerleştirebilir ve içlerinde çapraz ya da paralel bağlayabilirsiniz elbette. Ama patron bu üç konuya hakim doğru birilerini bulursa ve o birileri koordineli iletişim ve iş paylaşımı yapabilirse kurumsallaşmak için belgeye falan ihtiyaç kalmaz.

Abi genelde para işinin başına bir küçük kardeşini koyar. Ama finans ve muhasebe farklı çalışanlardır. Bu kardeş her şeye karışırken -farkında olmadan- geçmişten gelen alışkanlıklarla her ödemeyi ya geciktirir ya da geri çevirir.

-E bütçe yapmıştık Ali Bey, ödememiz gerek
-Niye ödeyeyim kardeşim bu kadar para bu işe verilir mi.
- Ama O**** bey tamam demişti.
- Ben konuşurum. Size dönerim.
Süre geçer. O**** Bey tamam dediğini ve ödemeyi kendi bildiğini söyleyince Ali Bey çalışana döner ve dövercesine ödemeyi yapar. Bu süreç genelde benzer şekillerde olur.

Satışın başına genelde küçük ve abisini taklit eden kardeş geçmiştir. Abisini taklit etmeye çalışır ama beceremez. Beceremediği gibi satış temsilcisinin satış yapmasını da – bilmeden- engel olacak kadar berbat eder.

Üretimde de genelde ortanca kardeş vardır. Bu sadece unvan olsun diye oraya oturtulduğundan genelde pek karışmaz. Ya da çekirdekten gelen eski alışkanlıklarla” israf etmeyin kardeşim şu torna talaşını” diyerek sistem körlüğüne sebep olur.

Aslında her birimin başında birer profesyonel vardır ama bu kardeşler yüzünden bir türlü istedikleri performans elde edilemez. Kurumsallaşma hayali bir süre sonra abinin canını sıkar. Fark etmediği en önemli şey kardeşlerinin akşam annesinin evinde birbirleriyle aldığı kararlardır. Patron ne kadar belge alsa da ne kadar kurumsallaşmaya çalışsa da kardeşler – fark etmeden – engel olmaktadır.
Bu ve benzeri kurumsallaşma sorunlarınız varsa destek olabilirim.

Sevgiler
Gürkan
gurkan@gurkanakman.com




hadi ben artık patron olayım bari diyenler

Bir şirkette çalışırken sanki çok kolay bir durummuş gibi kendi küçük işinin patronu olma arzusuyla iş kurmuş olanlar.
Ben bu işi öğrendim, e müşteriler de zaten beni tanıyor hadi bu işi ben yapayım diyenlerin bilmediği pek çok şey var.
En başta senin çalıştığın şirket eski, sen yenisin. Senin müşterine kredi açma imkânın ne kadar? O yüzden alamazsın.
Unutulmamalı ki müşteriler çalışanlından çok şirketlerin müşterisidir. Çalıştığın şirketin müşterisinin geçmişini biliyor musun? Belki de şirket müşterisine geçmişte destek olmuştur. Bu müşterinin şirkete vefa borcudur. O yüzden alamazsın.
Müşteri için kalıcı olduğunu bildiği bir firmayla çalışmak çok daha iyidir. Sen yarın ayağın kayar ve tökezlersen müşterin eski firmasıyla irtibatı zayıf olacağından seni tercih etmeyebilir. O yüzden alamazsın.
Müşteri senin bu hareketini yanlış bulmuş, beğenmemiş ve senden mal almak istemeyebilir. O yüzden alamazsın.
Müşterinin evvelden gelen inançları, alışkanlıkları, örf ve adetleri olduğundan senin ürünlerini tercih etmeyebilir. O yüzden alamazsın.
Bu ve bunlar gibi pek çok seçenek sıralanabilir.
Bunun dışında tedarikçiler de sizinle benzer sebeplerle mal vermeyebilir.
Eskiden çalıştığın firmayla ilişkisi sürsün ister ve senin üç kuruş fazla vermeni önemsemez. Senin çekini ve hatta nakitti bile çeşitli sebeplerle reddeder. Sen her şeyi paranla halledebileceğini sanırken eskiden gelen dostluklar, yardımlaşmalar, benzer pek çok ilişki vardır. Bunlar senin eski patronun tarafından kurulmuş ve sen ne kadar girişimci ne kadar azimli olursan ol sahip olamayacağın şeylerdir.
Rakip tedarikçin de çok zaman oyuna yeni oyuncular sokmak istemeyeceğinden sana mal vermek istemeyebilir.
Bunlar gibi pek zor sebepten dolayı ben artık kendi işimin patronu olabilirim diye pozisyonunda istifa edip bir şeyler yapmaya didinip elindeki avcundakini heba eden olmuştur.
Bunların dışında firma sahibi olmanın başka zorlukları da vardır.
Patron gerekirse senin maaşını ödeyebilmek için kredi kullanır. Kira günü geldiğinde çek bozdurur, sigorta ödeme günü geldiğinde borç bulur. Patronun bayramlarda tatil olduğunda sevinmez. Sen çalışanken “bayram gelse de tatil yapsam” derken patron “bu on gün boş geçecek ne yapacağız” diye üzgündür.
Eğer bunları göze alabiliyorsan bas istifanı gör gününü.
Yok ben istifa edip bir sahil kasabasında küçük bir çay ocağı açarım diyorsan durum başka.
Patronsanız ve çalışanım bunu yapabilir endişesi taşıyorsanız, bu ve benzer konularda destek almak isterseniz iletişime geçebilirsiniz.
Sevgiler
Gürkan
gurkan@gurkanakman.com





Küçük firmada yönetici olmak.

Küçük firmada yönetici olmak.

Otuz kırk kişilik küçük ve patron firmalarında yönetici olmak zordur.

Eğer patron yakını ya da çok şımartılmış bir eski eleman yönetici olduysa durum başka. O türde yönetici olanlar genelde patronun istediğini ileten aracılardır. Ya da olup biten her şeyi patrona iletmek için oluşturulmuş kuryelerdir. Patronun yeğeni, kardeşi, kayınbiraderi olmak havalı bir iş gibi görülse de onun gerçek işinin ne olduğunu bilen diğer çalışanlar hem ondan sakınır hem de pek yakınlaşmazlar. Bilirler ki söylenen ya patronun talimatı ya da yöneticinin egosundan. Sizin eylemleriniz de hemen patrona gidecek.Bu yöneticiyi çileden çıkartır. Baskı kurmaya çalışsa da çalışanlardan uzaklaştırır. Sonuç hüsran. Hem çalışanla dostluğu bozulur hem de iş verimi beklenenden aza iner. Yöneticilik tecrübesi olmayan kişinin yönetici olması doğru değildir.
Peki dışarıdan yönetici geldiğinde?

Gelen yöneticinin maaşı -büyük ihtimalle- bir önceki şirketten az fazladır. Bu gelen yöneticinin de üstün bir performans sergilemesi beklenir. Küçük düşünen patrona göre yönetici;
-Hemen, çalışanlarla iyi ilişkiler kurabilmeli,
-Hemen, satışları ya da üretimi patlatmalı,
-Hemen, patronun temposuna e beklentilerine ayak uydurabilmeli,
-Hemen, beklenen raporları masasına koyuvermeli,
-hemen, diğer departmanlarla harika bir iletişime geçmelidir.
Bunların hepsini hemen beklediğinden sorunlar başlar.
Yönetici kendini ispat etmeye çalışır. Önce diğer çalışanlara çamur atar, sonra sisteme, sonra ürünlere.

Bütçe yoktur. Küçük işletmelerde hemen her şeyin oluvermesini ister patron. Öyle gider bütçesini yap ver, ardından muhasebede giderlerin için bir sürü surat çek. – ki muhasebede çalışan az sayıda eleman “patron gördü mü bunu?” diye önce bir fırçalar-. Patron ya fırçalar “niye taksiye biniyorsunuz. Arkadaşın seni bıraksaydı” gibi. Ya da bir dahaki sefere böyle olmasın dercesine onaylar. Yöneticinin sıkıştığı anlardandır.

Yönetici alışkın olduğu eski patronunun öğrettiklerini uygulama başlar. Ama beklendiği gibi kolay olmaz. Patron her şeyi hemen beklediğinden eli ayağına dolaşır. Eski patronunun daha iyi olduğunu düşünmeye başlar. Ya da patron hemen verim alamadığından mutsuz olur. Sonuç şu;
  • -          Beklediğimiz performansı alamadığımızdan, ya da
  • -          Patron senin bu çalışanlar var ya,

gibi mazeretlerle istifa ya da işten çıkarılma süreci başlar. Bu süreç çalışan için de patron için de çok zararlıdır. Sonuçta patron da çalışan da zaman harcamıştır ve herkes maddi ve manevi zarar görür. Sonra sil baştan.

Bunların hepsinin kolayı var. Atadığınız yöneticiye patronun neyi, ne zaman, ne kadar, nasıl, neden ve kimden istediğini anlatabilmek ve çalışanınıza hem eğitim hem de olayları yaşayarak öğretme fırsatımız var.
İletişime geçerseniz hepsini anlatabilirim.
Sevgiler
Gürkan
gurkan@gurkanakman.com




Küçük firmalarda patron olmak, sistem körlüğü



Çekirdekten gelip iş kuranlar.

Çıraklıktan itibaren iş kurma hevesiyle büyümüş ve zanaatın inceliklerine kadar öğrenmişlerdir. Ancak bilmedikleri önemli şey bürokrasi ve satış yapmaktır. Bu patronlar genelde kendi satışlarını kendi yaparlar. İşler büyümeye başladığında çuvallama sebebi de budur. Patron üretime, sevkiyata satışa ve muhasebeye yetişemez ve sonuçta usanır. Bıkkınlığın verdiği isteksizlik bir süre sonra işten memnuniyetsizliğe dönüşür. Bu tip patronların bilmediği şey büyümekteki sıkıntılardır.
Bir tornacı Mustafa Usta hayal edelim.;

Annesi altınlarını bozdurup bir torna tezgâhı alır. Oğlunun çıraklıktan beri yetiştiği iş olan tornacılığı yapmasını sağlamaktır amacı. Sanayide bir dükkân tutar ve işe koyulur Mustafa Usta. İşleri iyidir ilk sene sanayiye gelen giden herkes Mustafa Usta’nın işçiliğini çok sever. Mustafa usta hem çok genç ve sevimli bir ustadır, hem de çok hızlı ve çok temiz iş yapar. Kısa sürede sevilir. Annesi bir gün komşunun yeğenini getirir. “Oğlum bu bizim Hasan, yanına al da bir iş öğrensin” diyen annesini kıramaz Mustafa. İlk başlarda çırak Hasan çay getirir, götürür. Evden sefer tasıyla yemek getirir. Torna talaşlarını toplar ve biriktirir. İşleri iyi giden Mustafa Usta bir torna tezgâhı daha alır. Bir yıl sonra torna tezgâhı dörde çıkar. Artık Mustafa Usta büyümeye başlamıştır. İşlere kendisi koşturuyor ve iş buluyor, yanında çalışan ustalar da çok iyi çalışıyordur. Ancak Mustafa Ustanın geliri kadar gideri de artmıştır. Hem çalışan ustaların sigortası yatacaktır. Yemek de evden gelen sefer tasıyla olmaz. E vergi ve stopaj da var. 
Mustafa Usta bir süre sonra sekiz makinaya ulaşır ve daha büyük bir yere çıkar. Hasan daha çok koordinasyon işlerine bakar. Bu arada Mustafa usta Mustafa Bey olmuş kendine 5 yaşında Kore malı bir dört çeker almış ve işe çok daha az uğrar olmuştur.

Ustasından öğrendiği en önemli şeylerden biri “torna talaşı ziyan olmaz” dır. Sekiz torna tezgahının talaşını toplamak için bir çırak alır. Genç çırağın bütün işi talaş toplamak ve çay servisi yapmaktır görülmeyen en büyük hatalardan biri sadece bir çırak ile talaş toplatmaktır. Bir asgari ücretlinin maaş+sigorta+yemek gibi gider maliyeti aslında toplanan talaşın getirisinden çok daha fazladır. Bu firmanın gerilemesinin en önemli sebeplerinden biridir.
 Bunun adı sistem körlüğüdür.

Firmalar bazen bu sistem körlüğünün içinde boğulur ve fark etmeden geriye gider.

Sistem körlüğü başladıysa irtibata geçin görüşelim. Bunların nasıl aşılacağını şirket içinde beraber bulup çözebiliriz.
Sevgiler
Gürkan
gurkan@gurkanakman.com

yönetici seçmek

Yirmi- kırk kişilik küçük ve patron firmaları büyümeye başladığında büyük bir sorunla karşılaşırlar.
Yönetici seçmek. Önlerinde birkaç alternatif bulunur. Ya en çok satış yapanı satış müdürü yapmak, ya akraba yada yakın birini müdür yapıp olan biteni kontrol altında tutmak, ya da rakip firmadan birini transfer edip onu müdür yapmak. Hepsi de büyük hatalara yol açar.
En çok satış yapanın ekip yönetme kabiliyeti olmadığından kısa sürede çuvallar. Müdür oldum havalarıyla dolaşırken hem ekip arkadaşları tarafından dışlanır hem de eskiden yaptığı satış rakamlarına ulaşamaz. Satış yapmaya zorlanırsa ekinini yönetemez. Akrabadan birini satış müdürü yaptığınızda sorun büyüktür. Hem ekiple ilişlisi soğuktur hem de yöneticilik kabiliyeti olmadığından işleri patronun istediği gibi yönetemez. Başlarda patron olup biten her şeyi öğrendiğinden mutludur. Ama firma biraz daha büyüdüğünde durum karmaşıklaşır. Rakip firmanın satış müdürünü aldığında – ki bu en tehlikeli- patron unutmamalı ki sadakati düşük bir eleman almıştır. Aldığı eleman daha iyi bir teklifte gidebilir ve giderken tıpkı getirdiği sırlar gibi mevcut firmanın mahremini de götürebilir. Ve unutulmamalı ki bu eleman eski firmanın koşulları ile başarılı olmuştur. Transfer olduğu firma aynı şartları sağlayamazsa mutsuz ve verimsiz olur.
Geldiği firmada küçük harcama bütçesi vardır örneğin. Misafirini yemeğe götüreceğinde istediği yeri seçebilmek ister. Ertesi gün patron yemek fişini gördüğünde “ kardeşim n’aptın sen, bu kadar para verilirmiş. Bir dahaki sefere falancanın yerinde ye benim adımı ver, para da ödeme” der ki bu çalışanın motivasyonunu yerle bir eder.
Ben uzun yıllardır bu konuda danışmanlık yapıyordum. Geçirdiğim büyük bir hastalık neticesinde konuşmamda bir sorun kaldı ve akıcı konuşamıyorum. Ancak işimi yapmak istiyorum. Benimle iletişime geçen küçük işletmeler olursa patron-müdür iletişiminde destek verebilirim. Büyük paralar yerine şirketinizde haftanın belirli günleri gelip bir satış müdürünün alacağı büyük paralar yerine belirleyeceğiniz kişinin yönetim kabiliyetlerini geliştirmesine destek olabilirim.
Herkese sevgiler.

Gürkan
gurkan@gurkanakman.com

genç girişimcilerin sorunları

Girişimcilerin başlıca sorunları; Gencecik ve pırıldayan gözler, müthiş yaşam enerjisi ile birleşince harikalar yaratıyor. Bunlara bi...