Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon
Her ticarete gireninin kazanma arzusu olduğunu çok iyi
biliriz de aslında bir de kaybetme korkusu vardır çok söylenmeyen. Kazanma
arzusu ne kadar çoğalırsa kaybetme korkusu da o kadar çoğalır.
Kazanma arzusu ile hep büyüme hedefleri konurken her büyüme
hedefinin altında bir o kadar da kaybetme korkusu oluşur. Kazanma arzusuyla
atılan her adım kayıpların büyümesi için de risk oluşturur. Risk büyüdükçe
telaşa kapılma ise hem kaybetme ihtimalini yükseltir hem de daha fazla risk
alma ihtimali oluşturur.
Kaybetme korkusuyla risk alınamaz mı?
Elbette alınır. Ancak risk alırken çok iyi hesap yapmak çok
iyi konsantre olmak gerekir.
Alınan risk her durumda kötüye götürmez elbette. Ancak risk
alınırken yapılan hatalar her şeyin yerle bir olmasına da sebep olur.

Patron bu durumda ne yapmalıdır?
Sadece pirim vererek bu iş çözülmez. Prim vermek bir süre
sonra pirim azaldığında işlerin çıkmaza girmesine sebep olacaktır. Prim verme
işini başka bir yazımda anlatmak istiyorum.
Patron yetki ve sorumluluk vermeyi doğru becerebilirse bu
işin altından hasarsız çıkar. Genelde küçük işletmelerde patron her işi bilmek
her işin altında ne olduğunu duymak ister. Bu yüzden her zaman bir muhbiri
olur. Genelde yeğenini ya da bir akrabasını çalışanların içinde tutar ki akşam
haberler gelsin. Bu son derece sıkıntılı sonuçlar doğurur. Çalışanlar bunu fark
ettiğinde patrona mektup göndermeye başlar. İşler karmaşıklaşır ve düğümlenir.
Bu yüzden patron doğru seçilmiş kişilerden bir ekip oluşturup işleri delege
etmelidir. Her çalışanı toplayıp bitmeyecekmiş gibi uzun toplantılar yerine yöneticisiyle
kısa ama sonuç verir toplantılar yapmalıdır. Ben uzun yıllar patronların benim
elemanlarımla uzun toplantılar yapmasından çok rahatsız olmuş biri olarak
diyorum ki;
Yöneticinizi doğru seçin ve güvenin.
Arkasında durun. Size
sorun geldiğinde sorunu yöneticinin çözebileceğini hissettirin. Her çalışanın
ne yaptığını bilmek yerine kendi işleriniz ile ilgilenin. Bir patron günde her
departman müdürü ile bir saat bile görüşse yeter. İyi sorular seçin ve soruların
cevapları tatmin etmezse tekrar deneyin. Zaman verdiğinizde bu süre hem size
hem çalışanlara çok daha iyi gelecektir. Bırakın herkes işini yapsın.
Tüm çalışanlarına kazanma arzusunu aşılayın. Aşılayın
diyorum çünkü bu kazanma arzusu hem büyümeye hem de verimliliğe yol açar.
Kaybetme korkusunu da kendi içinizde tutun. Sürekli kaybetme korkusuyla ne
yöneticiniz ne çalışanınız başarılı olamaz.
Kaybetme korkusu süreklileşirse vücutta ödem yapar. Şişmanlatır.
Siz bir süre sonra büyüdüğünüzü zannederken bakmışsınız ki sadece
şişmanlamışsınız. Hantal bir vücut hareket kabiliyetini yitirir.
Bütün bunları konuşmak isteyen patron ya da küçük şirketteki
yöneticilerle dertleşebilirim.
Sevgiyle
gurkan@gurkanakman.com
#işletme #patron #personel #şirket #zarar #kar
Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon
Her ticarete gireninin kazanma arzusu olduğunu çok iyi
biliriz de aslında bir de kaybetme korkusu vardır çok söylenmeyen. Kazanma
arzusu ne kadar çoğalırsa kaybetme korkusu da o kadar çoğalır.
Kazanma arzusu ile hep büyüme hedefleri konurken her büyüme
hedefinin altında bir o kadar da kaybetme korkusu oluşur. Kazanma arzusuyla
atılan her adım kayıpların büyümesi için de risk oluşturur. Risk büyüdükçe
telaşa kapılma ise hem kaybetme ihtimalini yükseltir hem de daha fazla risk
alma ihtimali oluşturur.
Kaybetme korkusuyla risk alınamaz mı?
Elbette alınır. Ancak risk alırken çok iyi hesap yapmak çok
iyi konsantre olmak gerekir.
Alınan risk her durumda kötüye götürmez elbette. Ancak risk
alınırken yapılan hatalar her şeyin yerle bir olmasına da sebep olur.
Küçük işletmelerde tüm kararları patron alacağından riskler
de patronun olur kazanç da. Patron her ne kadar “kendim ettim kendim buldum”
desem de aslında yapılan hata her çalışanı ve patron da dahil her aileyi
etkiler. Bu yüzden küçük işletmelerde riski patronun alması çalışanların
istediği bir şeydir. Sonuçta çalışan işsiz kalmaz ama patron sıkıntıya düşer.
Bu durumu fark eden çalışanlar genelde her sözü patrona yıkarlar. Her şeyi
patrona yüklerler. Taşın altına elini koyacak çalışan çok azdır.
Patron bu durumda ne yapmalıdır?
Sadece pirim vererek bu iş çözülmez. Prim vermek bir süre
sonra pirim azaldığında işlerin çıkmaza girmesine sebep olacaktır. Prim verme
işini başka bir yazımda anlatmak istiyorum.
Patron yetki ve sorumluluk vermeyi doğru becerebilirse bu
işin altından hasarsız çıkar. Genelde küçük işletmelerde patron her işi bilmek
her işin altında ne olduğunu duymak ister. Bu yüzden her zaman bir muhbiri
olur. Genelde yeğenini ya da bir akrabasını çalışanların içinde tutar ki akşam
haberler gelsin. Bu son derece sıkıntılı sonuçlar doğurur. Çalışanlar bunu fark
ettiğinde patrona mektup göndermeye başlar. İşler karmaşıklaşır ve düğümlenir.
Bu yüzden patron doğru seçilmiş kişilerden bir ekip oluşturup işleri delege
etmelidir. Her çalışanı toplayıp bitmeyecekmiş gibi uzun toplantılar yerine yöneticisiyle
kısa ama sonuç verir toplantılar yapmalıdır. Ben uzun yıllar patronların benim
elemanlarımla uzun toplantılar yapmasından çok rahatsız olmuş biri olarak
diyorum ki;
Yöneticinizi doğru seçin ve güvenin. Arkasında durun. Size
sorun geldiğinde sorunu yöneticinin çözebileceğini hissettirin. Her çalışanın
ne yaptığını bilmek yerine kendi işleriniz ile ilgilenin. Bir patron günde her
departman müdürü ile bir saat bile görüşse yeter. İyi sorular seçin ve soruların
cevapları tatmin etmezse tekrar deneyin. Zaman verdiğinizde bu süre hem size
hem çalışanlara çok daha iyi gelecektir. Bırakın herkes işini yapsın.
Tüm çalışanlarına kazanma arzusunu aşılayın. Aşılayın
diyorum çünkü bu kazanma arzusu hem büyümeye hem de verimliliğe yol açar.
Kaybetme korkusunu da kendi içinizde tutun. Sürekli kaybetme korkusuyla ne
yöneticiniz ne çalışanınız başarılı olamaz.
Kaybetme korkusu süreklileşirse vücutta ödem yapar. Şişmanlatır.
Siz bir süre sonra büyüdüğünüzü zannederken bakmışsınız ki sadece
şişmanlamışsınız. Hantal bir vücut hareket kabiliyetini yitirir.
Bütün bunları konuşmak isteyen patron ya da küçük şirketteki
yöneticilerle dertleşebilirim.
Sevgiyle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder