16 Eylül 2017 Cumartesi

Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon

Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon

Her ticarete gireninin kazanma arzusu olduğunu çok iyi biliriz de aslında bir de kaybetme korkusu vardır çok söylenmeyen. Kazanma arzusu ne kadar çoğalırsa kaybetme korkusu da o kadar çoğalır.
Kazanma arzusu ile hep büyüme hedefleri konurken her büyüme hedefinin altında bir o kadar da kaybetme korkusu oluşur. Kazanma arzusuyla atılan her adım kayıpların büyümesi için de risk oluşturur. Risk büyüdükçe telaşa kapılma ise hem kaybetme ihtimalini yükseltir hem de daha fazla risk alma ihtimali oluşturur.

Kaybetme korkusuyla risk alınamaz mı?

Elbette alınır. Ancak risk alırken çok iyi hesap yapmak çok iyi konsantre olmak gerekir.
Alınan risk her durumda kötüye götürmez elbette. Ancak risk alınırken yapılan hatalar her şeyin yerle bir olmasına da sebep olur.

Küçük işletmelerde tüm kararları patron alacağından riskler de patronun olur kazanç da. Patron her ne kadar “kendim ettim kendim buldum” desem de aslında yapılan hata her çalışanı ve patron da dahil her aileyi etkiler. Bu yüzden küçük işletmelerde riski patronun alması çalışanların istediği bir şeydir. Sonuçta çalışan işsiz kalmaz ama patron sıkıntıya düşer. Bu durumu fark eden çalışanlar genelde her sözü patrona yıkarlar. Her şeyi patrona yüklerler. Taşın altına elini koyacak çalışan çok azdır.
Patron bu durumda ne yapmalıdır?

Sadece pirim vererek bu iş çözülmez. Prim vermek bir süre sonra pirim azaldığında işlerin çıkmaza girmesine sebep olacaktır. Prim verme işini başka bir yazımda anlatmak istiyorum.
Patron yetki ve sorumluluk vermeyi doğru becerebilirse bu işin altından hasarsız çıkar. Genelde küçük işletmelerde patron her işi bilmek her işin altında ne olduğunu duymak ister. Bu yüzden her zaman bir muhbiri olur. Genelde yeğenini ya da bir akrabasını çalışanların içinde tutar ki akşam haberler gelsin. Bu son derece sıkıntılı sonuçlar doğurur. Çalışanlar bunu fark ettiğinde patrona mektup göndermeye başlar. İşler karmaşıklaşır ve düğümlenir. Bu yüzden patron doğru seçilmiş kişilerden bir ekip oluşturup işleri delege etmelidir. Her çalışanı toplayıp bitmeyecekmiş gibi uzun toplantılar yerine yöneticisiyle kısa ama sonuç verir toplantılar yapmalıdır. Ben uzun yıllar patronların benim elemanlarımla uzun toplantılar yapmasından çok rahatsız olmuş biri olarak diyorum ki;

Yöneticinizi doğru seçin ve güvenin. 

Arkasında durun. Size sorun geldiğinde sorunu yöneticinin çözebileceğini hissettirin. Her çalışanın ne yaptığını bilmek yerine kendi işleriniz ile ilgilenin. Bir patron günde her departman müdürü ile bir saat bile görüşse yeter. İyi sorular seçin ve soruların cevapları tatmin etmezse tekrar deneyin. Zaman verdiğinizde bu süre hem size hem çalışanlara çok daha iyi gelecektir. Bırakın herkes işini yapsın.
Tüm çalışanlarına kazanma arzusunu aşılayın. Aşılayın diyorum çünkü bu kazanma arzusu hem büyümeye hem de verimliliğe yol açar. Kaybetme korkusunu da kendi içinizde tutun. Sürekli kaybetme korkusuyla ne yöneticiniz ne çalışanınız başarılı olamaz.

Kaybetme korkusu süreklileşirse vücutta ödem yapar. Şişmanlatır. Siz bir süre sonra büyüdüğünüzü zannederken bakmışsınız ki sadece şişmanlamışsınız. Hantal bir vücut hareket kabiliyetini yitirir.

Bütün bunları konuşmak isteyen patron ya da küçük şirketteki yöneticilerle dertleşebilirim.
Sevgiyle
gurkan@gurkanakman.com

Kazanma arzusu ve kaybetme kokusu. Delegasyon
Her ticarete gireninin kazanma arzusu olduğunu çok iyi biliriz de aslında bir de kaybetme korkusu vardır çok söylenmeyen. Kazanma arzusu ne kadar çoğalırsa kaybetme korkusu da o kadar çoğalır.
Kazanma arzusu ile hep büyüme hedefleri konurken her büyüme hedefinin altında bir o kadar da kaybetme korkusu oluşur. Kazanma arzusuyla atılan her adım kayıpların büyümesi için de risk oluşturur. Risk büyüdükçe telaşa kapılma ise hem kaybetme ihtimalini yükseltir hem de daha fazla risk alma ihtimali oluşturur.
Kaybetme korkusuyla risk alınamaz mı?
Elbette alınır. Ancak risk alırken çok iyi hesap yapmak çok iyi konsantre olmak gerekir.
Alınan risk her durumda kötüye götürmez elbette. Ancak risk alınırken yapılan hatalar her şeyin yerle bir olmasına da sebep olur.
Küçük işletmelerde tüm kararları patron alacağından riskler de patronun olur kazanç da. Patron her ne kadar “kendim ettim kendim buldum” desem de aslında yapılan hata her çalışanı ve patron da dahil her aileyi etkiler. Bu yüzden küçük işletmelerde riski patronun alması çalışanların istediği bir şeydir. Sonuçta çalışan işsiz kalmaz ama patron sıkıntıya düşer. Bu durumu fark eden çalışanlar genelde her sözü patrona yıkarlar. Her şeyi patrona yüklerler. Taşın altına elini koyacak çalışan çok azdır.
Patron bu durumda ne yapmalıdır?
Sadece pirim vererek bu iş çözülmez. Prim vermek bir süre sonra pirim azaldığında işlerin çıkmaza girmesine sebep olacaktır. Prim verme işini başka bir yazımda anlatmak istiyorum.
Patron yetki ve sorumluluk vermeyi doğru becerebilirse bu işin altından hasarsız çıkar. Genelde küçük işletmelerde patron her işi bilmek her işin altında ne olduğunu duymak ister. Bu yüzden her zaman bir muhbiri olur. Genelde yeğenini ya da bir akrabasını çalışanların içinde tutar ki akşam haberler gelsin. Bu son derece sıkıntılı sonuçlar doğurur. Çalışanlar bunu fark ettiğinde patrona mektup göndermeye başlar. İşler karmaşıklaşır ve düğümlenir. Bu yüzden patron doğru seçilmiş kişilerden bir ekip oluşturup işleri delege etmelidir. Her çalışanı toplayıp bitmeyecekmiş gibi uzun toplantılar yerine yöneticisiyle kısa ama sonuç verir toplantılar yapmalıdır. Ben uzun yıllar patronların benim elemanlarımla uzun toplantılar yapmasından çok rahatsız olmuş biri olarak diyorum ki;
Yöneticinizi doğru seçin ve güvenin. Arkasında durun. Size sorun geldiğinde sorunu yöneticinin çözebileceğini hissettirin. Her çalışanın ne yaptığını bilmek yerine kendi işleriniz ile ilgilenin. Bir patron günde her departman müdürü ile bir saat bile görüşse yeter. İyi sorular seçin ve soruların cevapları tatmin etmezse tekrar deneyin. Zaman verdiğinizde bu süre hem size hem çalışanlara çok daha iyi gelecektir. Bırakın herkes işini yapsın.
Tüm çalışanlarına kazanma arzusunu aşılayın. Aşılayın diyorum çünkü bu kazanma arzusu hem büyümeye hem de verimliliğe yol açar. Kaybetme korkusunu da kendi içinizde tutun. Sürekli kaybetme korkusuyla ne yöneticiniz ne çalışanınız başarılı olamaz.
Kaybetme korkusu süreklileşirse vücutta ödem yapar. Şişmanlatır. Siz bir süre sonra büyüdüğünüzü zannederken bakmışsınız ki sadece şişmanlamışsınız. Hantal bir vücut hareket kabiliyetini yitirir.
Bütün bunları konuşmak isteyen patron ya da küçük şirketteki yöneticilerle dertleşebilirim.
Sevgiyle



 #işletme #patron #personel #şirket #zarar #kar




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

genç girişimcilerin sorunları

Girişimcilerin başlıca sorunları; Gencecik ve pırıldayan gözler, müthiş yaşam enerjisi ile birleşince harikalar yaratıyor. Bunlara bi...